22 Temmuz 2012 Pazar

KANO

Hangimiz ilk Mortal Kombat'ı gördüğünüzde "Ananske, gerçek lan!" diye feryatlara gömülmemişizdir ki? Bugün oyundan değil de oyunla ilgili bir anımdan ve o anıyı takip eden dönemimden bahsedeceğim.
Oyunda genellikle seçtiğim karakter Kano'ydu. O zamanlar yabancı dilim olmadığı için kelimeleri aklımdan tutup eve gidince sarı langenscheidt sözlükten bakmak suretiyle oyunda "Bitir onu", "Ölümcüllük" veya "Kudretini test et" gibi cümlelerin geçtiğini öğreniyordum. Bir tek Kombat kelimesi sözlükte yoktu, onu da bulamadıkça sinirden kendimi yiyip bitiriyordum.


Kano'nun özgeçmişine şimdi baktığımda daha o genç yaşımda istemeden de olsa kendini itliğe kopukluğa vermiş birine gönül verdiğim için kendimi suçlu hissediyorum. Ama oynanışı iyiydi, götünüz sıkışınca hemen kolu saat yönünde çevirerek yapılan dönme hareketiyle kurtulabiliyordunuz. Rakiplerimi de her zaman bu yönümle delirtmiştim.

O zamanlar yaşım 11 ya da 16'ydı. Yedikule'de bir atari salonuna gidiyordum. Sonradan isminin Dayı olduğunu (gerçek adının bu olmadığına, sadece oraya gelenlerin ona dayı dediğine eminim) öğrendiğim atari salonu sahibinden aldığım beş jetonla akşama kadar gelenin gidenin ağzını kırıyordum. Fakat bu küçük çaplı başarı bana yetmiyordu. Kendimi daha fazla kişiye tanıtmam, Mortal Kombat'taki ustalığımı daha fazla kişiye göstermem gerekiyordu. 


O yaz Avşa'ya tatile gittik. İnsanların deniz, güneş ve sahil üçlemesi amacıyla geldiği bu adada birkaç tane atari salonu vardı ve hemen birine hücum ettim. Umduğumu bulmuştum, Mortal Kombat tüm heybetiyle orada duruyordu. Oyunu oynayan bir çocuk vardı, jeton alıp yanına yanaştım. Daha ikinci adamdaydı. Atari salonlarında çıkma teklifi değeri taşıyan soruyu sordum: "Yanına gireyim mi?"
Çocuk beni baştan aşağı süzdü ve gülerek, adeta benimle taşak geçercesine "Girersen gir" dedi. Mağrur bir ifadeyle jetonumu şekilsiz delikten içeriye attım ve oynamaya başladık. Fazla lafa gerek yok.
Onun ağzına sıçtım.
Çocuk, olan bitene inanamayan bakışlar ve dolmuş gözlerle, sanki tuhaf bir kabustaymış gibi yalpalayarak geriye doğru attığı adımlarla benden kaçmaya başladı. Ağzını açtı, "Olamaz, sen bir Mortal Kombat ustasısın. Ününüzü daha önce duymuştum fakat biriyle karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim" diyeceğini tahmin ederken "Bekle lan burada" dedi ve koşarak dışarı fırladı.
Anlam veremeyerek oyunuma devam ettim. O zamanlar Köprü olarak bildiğim ama sonradan adının The Pit olduğunu öğrendiğim arenada ve o zamanlar Yeşil Ninja olarak bildiğim ama sonradan Reptile olduğunu öğrendiğim karakteri de döverek yola devam ettim. Goro'ya geldim. O an içerideki ışık solgunlaştı. Atari makinasının üzerine bir gölge düştü. Ekranın camındaki yansımadan arkamda Goro'yla arasındaki tek farkı iki kolu olması olan bir heyulayı görebiliyordum. İşte o an hiç de yabancı olmayan bir ses "Abi, beni yenen piç bu işte" dedi. Taşlar yavaş yavaş yerine oturmuştu. Korkarak arkamı döndüm. Arkamdaki henüz reşit olmamış olmasına rağmen şu yaşımda bile tanıdığım kimsede olmayan bir cüsseye sahip bir canavardı. İçimdeki düşünceler birbirine karışmıştı, az sonra ya joystiğe oturtulacağım ya da ekrana yapıştırılacağımdan ziyade gazetelerin üçüncü sayfasında yayınlanacak olan ve başrolünde benim olduğum "Atari salonunda dehşet" başlıklı haber geliyordu. Bir de tabutumun başında ağıt yakan anam... Çilekeş anam...
Genç azmanı elini kaldırdı. İrkildim. Elinde Avşa'nın yakıcı güneşinin vuruşuyla parlayan bir şey vardı.

Bu bir jetondu.



Kendinden son derece emin bir ifadeyle biraz önce jetonumu attığım delikten kendi jetonunu attı. Gözünü intikam hırsı bürümüş olduğundan emindim zira kimse jetonuna kıyıp da sondan bir önceki adam olan Goro'yla kapışan birinin yanına girmezdi. Subzero'yu aldı ve dövüşümüz başladı. İlk raundu ben kazanmıştım.
İkinci raund başlarken karar veremiyordum. Acaba bu raundu bilerek kaybetmeli miydim? Eğer kaybedersem belki üstün Mortal Kombat yeteneğime yakın olduğu için kendiyle gurur duyar ve beni öldürmekten vazgeçerdi. Ama bu sefer üçüncü raundu ben kazanacağım için içinde yeşeren "Belki yenerim" umutlarını söndürmüş olacaktım ve bu onu daha da sinirlendirecekti. Oyunu ona veremeyecek kadar da gururluydum. İkinci raundu kaybettim. Yanındaki çocuk "mihmihmih" diye güldü. Devasa genç ise hala tek kelime bile etmiş değildi. Nasıl bir yaratıkla karşı karşıyaydım, anlam veremiyordum. 
Üçüncü raundu da ben aldım. Gulyabani bana döndü ve elini uzattı. Tokalaştık. Gittiler. Yaşadığıma inanamıyordum. Oyunum bittikten sonra dışarıya çıkıp baktım. Dövme amaçlı beklemiyorlardı. Böylelikle Avşa adasının tuhaf bir yer olduğunu anlamıştım. 
Ertesi gün yine aynı salona gittim. Yine o çocuk oynuyordu. "Yanına gireyim mi" dediğimde gözyaşlarına boğulup bir yandan oyununa devam edip bir yandan da diziyle jeton atma deliğini kapatıp jetonumu atmama mani olmaya çabalayarak "Abi girme başka jetonum yok" diye yalvarmaya başladı. Güldüm ve Spinmaster makinasına yöneldim.
Sonra o atari salonunda ünlendim. Etrafımda oyunumu izlemek için toplaşan tipler oldu. Sonra geri döndük. Aradan birkaç sene geçtiğinde ise o atari salonlarının hepsi kapatıldı. Sonunu bağlayamadım.

7 yorum:

  1. yazınızı baştan sona ilgiyle okudum. sorum şu olacak; raiden'in ali papara!! hareketi mi yener? kano'nun dönmeli tekerlekli hareketi mi? saygılar.

    YanıtlaSil
  2. Dayı'nın salonunda Raiden'ın o hareketi yaparken "babayunamuğağoyuuuuuum" diye bağırdığını iddia edenler vardı. Kurana el basan bile olmuştu.

    YanıtlaSil
  3. subzero'yu alması zaten yenilmesi demekti.

    teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  4. Ben seni scorpion la alırım Kano! Ustasına denk gelmemişin :P

    YanıtlaSil
  5. dayının duvarında yazan "tel sokmayınız makenalarda 10000 volt cereyan vardır mesuliyet kabul edilmez" yazısı beni halen ürkütmektedir.Forever dayı.

    YanıtlaSil
  6. sub zero adam seçme ekranında tosun paşa'daki bohçacı karılara benziyor.

    YanıtlaSil
  7. off hakikatten öyle bir yazı vardı. bir de klasik: "ZEVKİN VERESİYESİ OLMAZ."
    sanki atari salonu işletmiyor da seks turizmi yapıyor.

    YanıtlaSil